Hani dilimizde bir söz vardır…
“Dini imanı para olmuş” diye…
İşte Futbolumuzun ve belki de sosyolojik durumumuzun için de
” Dinimiz imanımız para mı olmuş” mu ?
Diye düşündürecek güzel bir makale….
Sevgili ve değerli dostum Müslüm hocadan ;
Haiti depremi aslında sözün bittiği andır. Konuşmanın gereksizliği yerine yardım çabalarının aldığı, yardımdan uzaktaysan da gönül bağının orada olduğunu belirtmek ahlaki bir vicdandır.
İşte öyle bir vicdan ki bizim ile gelişmişliğin ince kırmızı çizgisinin ortaya çıktığı vicdandır.
Hafta sonu Avrupa’dan seyrettiğim tüm lig maçlarında ve Afrika Kupası’ndaki maçlarda başlama vuruşundan önce orta yuvarlakta toplanan iki takım oyuncuları ve hakemler tüm seyirciyle beraber gönül bağlarının Haiti’de olduğunu belirtmeye çalıştılar.
O sadece bir saygı duruşundan ibaret değil…
O, ne olduğunu anlamanın ve çaresizliğin özründen başka bir şey değil.
Ama aynı zamanda büyük bir sorumluluktur.
O sorumluluğu hissettiren neydi acaba?
İşte bizimle özellikle Avrupa futbolu arasındaki spor anlayışının farkıdır.
Futbol ne kadar endüstrileşse de içindeki ahlaki kavramları unutmamak sanırım sporu algılama farklılığı olarak bizim önümüzde durmaktadır.
Peki, bizimkiler hafta sonu ne yaptı?
Dijiturk’e şükranlarını sunan flamalar ile sahaya çıktılar: “Teşekkürler Digiturk.”
Ne için bu teşekkür?
Hiçbir şekilde kalite olarak hak edilmeyen paranın verilmesinden dolayı…
312 milyon doları…
Sporu algılamamızdaki ince kırmızı çizgi; Dijiturk flamasıdır.
Dijiturk flaması kazanılan paraların şükranı olarak taşındı.
Avrupa liglerindeki maçlarda ise saygı duruşu ‘insanlık’ adına yapıldı.
İşin komik tarafı; Türkiye futbolu bir türlü Avrupa futbolu ve gelişmiş diğer futbol alanları gibi kaliteyi artıran endüstriye ulaşamazsa da para konusundaki hassasiyeti inanılır gibi değil.
Buradaki bakış açısı devletlerin Haiti üzerindeki yıllarca sürdürülen emelleri veya devletlerin şu süreçteki yardımları değil.
Sadece spor anlayışının algılanmasındaki doğruluk veya yanlışlıktır.
Spor camiasındaki herkesin belirli oranda misyonları vardır. İster bunun farkına varsınlar ister varmasınlar; toplumlar bu misyonun getirilerini görmek ister.
Özellikle sporun sevgi ve barış alanı olduğunun beklentisine cevap verilmek zorunluluğu vardır.
Eğer bu beklenti karşılanamazsa şiddet bu boşluğu doldurmak için hazır kıta olarak kapının önünde beklemektedir.
İşte bu etik davranıştaki ayraçlara herkesin sahip olması öyle bir zorunluluk ki tarifi bile yok.
Federasyon Başkanı,
Kulüpler Birliği Başkanı,
Kulüp Başkanları,
Teknik direktörler,
Sporcular, hepsi önce ‘insan’, sonra ‘spor insanı’.
Spor insanı olmanın öğretisi yoktur. O sadece sporu algılamadaki kültür bütünlüğüdür. Beklentilerin cevabı ancak bunun varlığına veya yokluğuna bağlıdır.
Sporun içerik algılanmasından başka bir şey değildir.
Ya vardır.
Ya yoktur.
Bu süreç, flama ile saygı sunumu arasındaki tercih kadardır.
Müslüm Gülhan
öncelikle bu yazı için çok teşekkür ederim.
günümüz dünyasında sporun amacından ne kadar uzaklaştığını çok güzel bir kıyaslamayla gözler önüne sermişsiniz.
yazılarınızın takipçisi olucam.saygılar..