Özlediğimiz geçmişimizi hatırlamak için Müslüm Hoca’nın kaleminden;
Kardeşler Caddesi
Yaşamımızın en önemli kesitleri ile ilgili bilgi isteseler her halde en temiz ve açık olarak ifade edeceğimiz yer; çocukluklarımız olur.
…Bence de…
Nasıl bir temiz duygu sinsilisidir ki o, hiçbir şeyi saklamaya gerek duymaz.
Anlatım da önemli olan yer ve zaman dilimidir.
Bizim ki de yetersizlikler içindeki zaman dilimindeydi…
Teknolojik yetersizlik aslında bizim ilişkilerimizin üst düzeyde olmasının ana nedeniydi.
Birde benim zamanım icatların evlere yeni girdiği döneme denk geldiği için ilişkilerdeki misafir – perverlik başka bir boyut kazanıyor haliyle…
Mahallemizde; Sinoplular, Sivaslılar, Bayburtlular, Trabzonlular, Giresunlular birer Getto olarak yerlerini almışlardı.
Bizim aile ise Erzincanlı olarak azınlık da ki yerini almıştı.
İşin güzel yanı azınlık olarak kimse bizi algılamamış olmasıdır.
Belki de benim paranoyamdı…
Bizim ailede: Annem Hatice hanım, ablalarım İsmet ve Muhabbet, ağabeyim Ali ile Almanyalı babam Haşim beyden oluşurdu.
Bizim Kardeşler Caddesine yerleşmemiz Edison’dan önceye dayanır!!
Hayır,
Edison icadını yapmış olabilir ama bizim evde elektrik ve su yoktu.
Sadece pilli- radyo vardı.
“Arkası Yarın” ve “Radyo Tiyatrosu” bizler için hayal dünyamızın ham maddeleriydi.
Gazlı lambalar ve ispirto ocağı enerji kaynaklarımızın başında gelirdi.
Neyse… Gelelim “Kardeşler Caddesine”
Baca Dibinde başlayan varlık süreci bizim gecekondunun önünde daralıp Komiser Cafer amcanın ve Münevver teyzenin evinin önünde zorunluluktan biterdi.
Komiser Cafer beyden söz ederken tüm mahalle hazır ola geçerdi; hırsızları yakalamaktaki ünü ve o dönem de ahlaki kuralların önemli bir namus kavramı olmasının da çok büyük etkisi vardı.
Canımız Münevver teyzemizde; mahallenin en önemli simasıydı.
Çok sevdiği eşi Kemal bey öldükten sonra dengesini yitirmiş olduğundan ister istemez ”Deli” sıfatını almıştı.
Beni çok severdi Kemal ismimden dolayı…
Bizim oturduğumuz gecekondu ; üç tane yan yana evden oluşurdu. Bitişik nizamdı.
Yanımızda muhtar amcaların evi vardı. Çamlı ailesinin en önemli kişisiydi muhtar amca…
Yan üstte Hacı Amca ve ailesi vardı.
Giresunlu aileydi. Eşi Nafiye teyzeydi.
Üst karşımızda mahallenin en önemli simalarından Osman amca ve ailesi vardı ki aileden biraz bahsetmem lazım: Osman amca da Çamlılardan ve Trabzonluydu .
İşyeri Beyoğlu’n da olduğu için yaşamın içselliğini iyi bilen kişiydi de Yıldız teyze bu duruma biraz sinirlenirdi!..
Ömer, Faruk ve Ayşe çocuklarıydı.
Ömer ise iki ailenin oğlu gibiydi, bize de ait yanları vardı, sevgi anlamında…
Daha sonra yan sıramıza Veysel ağabey ev yaptırdı.
Veysel ağabey, mahallemizin futbol abisiydi. Barış Sporu kurarak futbol etrafında hepimizi toplamayı başarmıştı ki o koşullarda mahallede ayrışma olmamasının temel nedenlerinden biride Barış sporun varlığıydı.
Tüm mahalle Veysel abiye büyük bir teşekkür borcu olduğu kanısındayım, en başta ben.
Mahalleye ilk TV Osman amcanın evine geldi. Tabi ondan sonra evin durumu tamamen TV evi gibi oldu. Bayrak inip İstiklal Marşı okunana kadar evden çıkmazdık.
Sonra iyi ki Cemal amcada evine TV getirdi de yük ikiye bölünmüş oldu.
İlk Telefon da Osman amcalardaydı Ama ne teknoloji; telefon yazdırırdık santrale, üç gün sonra Erzincan’ı ancak bağlaya bilirdi.
Mahallenin en renkli yeri Koralların kıraathanesiydi.
Korallar diyince onları anmadan geçmek haksızlık olur.
çok geniş bir ailedir…
Adnan, Orhan, Erol, Metin, Eyüp.
Bizim yaşantımızdaki yerleri her zaman önemli olmuştur.
Hem Barış spor da, hem de günlük yaşantı içerisinde.
Barış sporun önemli simaları vardı…
Abdullah, motor Ahmet,
Sezgin, Erol, Eyüp, Ahmet,
Kırıkçının gülü; Ahmet.
Ben orta saha oynardım, ağabeyim ise santrafor.
Seyfi ve Adnan forvet, birde “Kenyalı” lakablı Ali ağabey vardı ki tutana aşk olsun.
Koralların kahvesinin sağ dış tarafı takıma ait olup maç sonrası ve öncesi görüş alışverişinin yapıldığı özel toplantı yerimizdi.
Mahalle yaşantısının kendine ait kültürü, ahlaki yapısı ve koruma içgüdüsü vardı.
Namus kavramından ziyade ait olma ve ait olanı koruma duygusuydu.
Ama en önemlisi tüm evlerin sana aitmiş gibi hissedebilmektir.
İşte bu nokta mahallenin olma kültürünü ortaya koyan en baş faktördür.
Rekabet mahalle içerisinde gizli bir çekişmeyi de beraberinde getirirdi.
Üniversiteyi kazanmak, iyi lisede okumak, lisede başarılı olmak hep başarıyı tetikleyen
unsurlardı.
Mahallenin ilk üniversitelileri: Cemal amcanın kızları Hülya ve Nil ile Ali Öztürk olmuştu.
Sonra abim Ali Gülhan, Hazan, Nihal ile süreç devam etmiştir.
Tüm mahalle bu kazanımlardan gurur duyardı.
Tabi ki mahallenin aşıkları da olmuştu…
Aşıkların dilleri gizliden yollanılan mektuplardı.Ya özel yerlere bırakılan, yada aracı kişiler tarafından taşınan içi sevgi dolu mektuplar…
Bunlardan en önemlisi Gülten ile Ömer arasında oluşan sevgi birlikteliği. İşin güzel yanı; evlilikleri hala ilk gün sıcaklığında devam etmesidir.
En önemli sorun; mahalleden ayrılıp, günlük yaşantı içinde fırtınaya yakalanıp dönüp arkaya bakma fırsatını kaçırmamızdır.
Bugün ki acımasız koşullara direncimizin önemli unsurlarından biride böyle bir mahallede yaşamamız olmaktı; paylaşımdaki ve sevgideki cömertliğimiz bizleri böyle zengin kılma becerisini öğrenmemizi sağlamıştır.
En zoru da her şeyi paylaştığımız bu dünya güzeli mahalleden ölüm haberlerini almaktır.
Lanet olsun ki ölüm acımasızlığı bizleri sonsuz sıkıntıya sokmakta.
Ali Öztürk,Veysel abi, Hacı amaca, Nafiye teyze, o dünya tatlısı Yıldız teyze…
Kabullenmek çok zor…
Bu yazıyı yazmam Hazana yapılan sürpriz doğum günü partisi neden olmuştur. Ama asıl önemlisi o ortam da fark ettiğim Kardeşler Caddesini unutamadığım ve hala çok özlediğim gerçeği ile yüzleşmemdir.
Ben ise mahallenin üyesi: M. Kemal Gülhan.
Sevgilerimle.
Müslüm Gülhan