DünyaKübaMakaleler

Obama’nın belirsizlikleri

Barack Obama, 20 Ocak itibariyle Amerika’daki ve dünyanın diğer yerlerindeki insanların büyük çoğunluğunun alkışları eşliğinde Birleşik Devletler başkanı olarak resmen göreve başladı. Yaptığı konuşmada, “Amerika’yı yeniden kurma işine başlayacağına” söz verdi.

Dünya basınının başlıklarda ve analizlerde çekip aldığı bu kısa cümle, başkanlık vaatlerinin tüm belirsizliğini barındırıyordu. “Yeniden kurmak” çok değişik anlamlara gelebilir. Daha iyi olan önceki bir duruma geri dönmek anlamına gelebilir. Obama, Amerikan vatandaşlarına “daha iyi olan geçmişi seçmeleri” çağrısı yaparak bu anlama gönderme yaptı. Ne var ki, “yeniden kurmak” dünyanın şu anda bildiğinden çok farklı bir Amerika yaratmak anlamına gelecek köktenci bir değişim de demek olabilir. Belirsizlik, Obama’nın Birleşik Devletler ve dünya-sistemdeki yapıları ve kurumları sadece elden geçirmeyi mi, kökten değiştirmeyi mi tasarladığı noktasında ortaya çıkıyor.

Her ne kadar Cumhuriyetçi Parti’nin uzlaşmayan sağ kanadında histerik korkular hâkimse de, şu anda herkesin emin olması gereken bir nokta, Birleşik Devletler’in başkan olarak Che Guevara’yı seçmediğidir. Bununla birlikte seçilen, kimi seçmenlerin umutlarına ve uzlaşmaz sol eleştirilere rağmen yeni bir Ronald Reagan da değil. Öyleyse Birleşik Devletler kimi seçti? Bunun cevabı henüz net değil. Bu özellikle de Obama’nın siyasetçi olarak tarzından kaynaklanıyor.

Birbirinden ayrılması gereken iki soru var. İlki Obama’nın başkan olarak neyi başarmak istediği. İkincisiyse, jeopolitiğin hâlihazırdaki gerçekliği ve dünya çapındaki bunalım düşünülürse, neyi başarmasının muhtemel olduğu. Başkan yardımcısı Biden ikincisini 25 Ocak’ta şöyle açıklıyor; “dürüst olmak gerekirse, herkesin tahmin ettiğinden de kötü ve her geçen gün daha kötüye gidiyor”.

Bu noktada, Obama ile ilgili ne biliyoruz? Bir siyasi lider için şaşılacak derecede akıllı ve iyi eğitimli biri. Dengeli, ihtiyatlı ve oldukça başarılı bir siyasetçi. Fakat elden geçirmek ve kökünden değiştirmek arasındaki geniş yelpazenin neresinde duruyor? Muhtemelen bu alanın ortalarında bir yerlerde. Muhtemelen, gerçekten yapacağı ve başaracağı şeyler zekice olabilirse de, kendi seçimlerinden çok dünya-sistemin sınırlarının içinde bir işlevi olacak.

Şimdiye dek beş alana değindiğinin ipuçlarını bize verdi: Kapsayıcı katılım, jeopolitik, çevre, iç toplumsal sorunlar ve ekonomik bunalımla nasıl başa çıkılacağı. İlk kararları oldukça karışık.

Açıkçası, en çok kendini gösterdiği alan kapsayıcı katılım. Kendi seçilmesi de bunun bir ölçütü. Şüphe yok ki, Afrikalı-Amerikan bir başkan seçmek Birleşik Devletler’de 1945’ten beri değişmeyen bir eğilimin zirve noktası oldu. Bu, Truman’ın orduda, Yüksek Mahkeme’nin okullarda ırk ayrımının kaldırılması kararlarından, Thurgood Marshall’ın Yüksek Mahkemeye atanmasına, Colin Powell’ın Genelkurmay Başkanı olarak atanmasına, Powell ve Condoleezza Rice’ın Dışişleri Bakanı olarak ardı ardına atanmalarına dek uzanıyordu. Yine de bu, iki yıl önce pek az kimsenin tahmin edeceği bir kırılma noktasıydı. Bu bakımdan önemli.

Obama, kapsayıcı vatandaşlık konusundaki çabalarını sürdürecek. Ne var ki, göç sorunu büyük bir politik sınav olarak karşısında duruyor. Bu konuyla güçlü bir biçimde nasıl mücadele edeceği konusunda hiçbir gösterge yok. Kendi siyasi tabanının büyük bir kısmı ile mücadele etmek zorunda kalabilir. Birleşik Devletler’deki mevcut ve beklenen işsizlik düzeyi düşünülürse, bu konuda bir şeyler yapmayı erteleyebilir de. Ne var ki konu varlığını sürdürecek ve çözülmesi gittikçe zorlaşacak. Dahası, bu sorunun çözülmemesi dünyanın bunalım ile daha sancısız bir şekilde başa çıkma yetisini azaltıcı etkiler yaratacak.

Obama’nın jeopolitik duruşu ise çok daha az umut vaat ediyor. İsrail/Filistin sorunu muhtemelen şu an çözümsüz durumda. En azından yapılabilecek olan Hamas’ı müzakerelere dahil etmek. Büyük olasılıkla, ABD özel temsilcisi olarak George Mitchell’in atanması bunun habercisi fakat bu geçerli bir politik sonuca varmak için oldukça yetersiz. İsrailliler, sığınaklarına girmiş haldeler ve Filistinli milliyetçilerin kabul edeceği herhangi bir seçeneği düşünmeye bile hazır değiller.

Iraklıların Obama’nın 16 ay içinde Irak’tan çekilme sözüne uymasını sağlayacağına şüphe yok. Obama’nın İranlılar ile itişip kakışmaktan fazlasını yapacağına ise inanmıyorum. Daha ilk haftasında, Pakistan hükümetinin altını oyan bir facia ile göreve başladı. Pakistan hükümeti yakında düşecek kadar zayıf. Eğer bu olursa Obama’nın savunulabilir hiçbir seçeneği kalmayacak.

Temel sorun, Obama’nın eski, hegemonik güç üzerine kurulu, abartılı dilden vazgeçememesi. Konuşmasında dünyaya “Amerika’nın bir kez daha liderlik etmeye hazır olduğunu bilin” dedi. Dünya Birleşik Devletler’in katılımını istiyor. Liderlik etmesini ise kesinlikle istemiyor. Obama’nın bunu henüz gerçekten anlayabildiğini düşünmüyorum. Bu bakımdan, Pakistan kendisi için kötü sonuçlar doğuracak.

Buna ilaveten, Latin Amerika’da işe iyi bir yerden başlayamadı. Chavez konusunda “seyirciye oynadı” ve daha da kötüsü, Brezilya başkanı Lula’nın, “Küba’daki ambargoyu koşulsuz olarak kaldırana dek değişimden yana olduğuna Latin Amerika’yı inandıramayacağı” uyarısını da duymadı.

Çevre konusundaki ilk adımları olumlu. Atamalarında, idarî kararlarında ve bilim adamlarının zorunlu olduğuna işaret ettiği kolektif önlemleri almaya hazır olduğunu diğer devletlere bildirmesinde bunu görebiliriz. Ne var ki, burada da diğer alanlarda olduğu gibi bunları ne kadar cesurca ve hızla yapabileceği sorundur.

İç sosyal sorunlardaki politikası da belirsiz bir karmaşa. Obama, kürtaj ile ilgili olarak, Clinton döneminde belirlenen politikayı yeniden benimsedi ve kendisini Reagan/Bush politikalarından kesin olarak ayırmış oldu. Guantanamo’nun ve gizli CIA hapishanelerinin kapatılmasına karar verirken, buralarda mahpus olanların akıbetine ilişkin kararları bir yıl kadar erteledi. Birleşik Devletler’de özel yaşama hükümetin tecavüzüne mahal veren büyük çaplı şebekeyi ne derece geçersiz hale getirebileceği ise soru işareti. Sendikaların örgütlenme yetilerine bir önceki yönetim tarafından konmuş sınırların geri çekilmesi konusunda verdiği sözleri yerine getirip getirmeyeceği de henüz net değil.

Nihayet, hareket kabiliyetinin en az olduğu alana, dünyadaki bunalıma gelelim. Ekonomiye geniş hükümet müdahalesini artırmaya kesinlikle hazır. Ne var ki bu, dünyadaki herhangi bir siyasi liderin düşünebileceği bir şey. Çalışan sınıfların ekonomik sancısını azaltmak için sosyal demokrat denebilecek önlemleri artırmaya hazır olduğu da açık. Ne var ki bu da dünyadaki herhangi bir siyasi liderin düşünebileceği bir şey.

Sorun, bu önlemlerin ne derece cesurca önlemler olabileceği. Tüm kilit pozisyonlara bir grup ihtiyatlı Keynesyeni atadı. Joseph Stiglitz, Paul Krugman, Alan Blinder, ya da James Galbraith gibi sol Keynesyen denebilecek hiçbir ABD ekonomisti bunların içinde yok. Bunların tümü ihtiyatlı tedbirlerin işe yaramayacağını ve zaten değerli olan zamanın kaybedildiğini söylüyor. Belki bir yıl içinde, Obama takımını daha cesur bir hareketi önerenlerle yeniden kurabilir. Yine belki, bunu yapmak için çok gecikmiş de olabilir.

Obama, Kongre’deki Cumhuriyetçileri ekonomi taslağına çekebileceği konusunda endişeli. Bu kısmen, ilk konuşmasında ifade ettiği “çatışmaya ve anlaşmazlığa karşı amaç birliği” tutkusunu ifade ediyor. Ekonomi daha da kötüye gittikçe desteksiz kalmak istemeyeceği düşünülürse bu kısmen zekice bir politika, fakat Cumhuriyetçi liderler bunu anlayacak kadar açıkgözlüler ve sadece, programının çoğunu bozmasına karşılık ona oy verirler.

Obama’yı oldukça keyifsiz bir başlangıç bekliyor. Amerika’nın kökünden yeniden kurulmasına hazır olduğunun göstergeleri, zekası ve entelektüel açıklığına rağmen güçlü değil. Birleşik Devletler’in dilbilgisi iyi. Ne var ki, cesurca yeniden kurulma pratiğine ihtiyacı var.

Immanuel Wallerstein

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu