Gazeteler, gazeteciler ve gazete patronları gazetelerde, gazetecilikten başka iş koparmaya soyununca sonu iyi olmuyor.
Görüyoruz.
Gazeteci sadece gazeteci olmalı.
Gazete patronu gazetesinden sadece halk için gazetecilik yapmasını beklemeli.
Gazeteci güç simsarlığına soyunur, siyaset aktörü olmaya kalkarsa, gazete patronu kendini ülke yöneticisi zannedip siyaseti organize etmek isterse ve bu organizasyonu kendi ekonomik çıkarları için planlarsa gazete de biter, gazetecilik de.
Tabii patron da.
Doğan Grubu AKP iktidarından rahatsız.. Tabii bugünlerde.
Ama Doğan Grubu çok iyi biliyor ki, bugün Türkiye’de AKP’nin iktidar olmasının nedeni Doğan Grubu.
Neden mi?
Anlatayım.
Yıl 2002. Türkiye 2001 krizinin etkilerini atlatmaya çalışıyor.
Ecevit Hükümetiyle ilgili sıkıntılar var.
Ecevit’in sağlık durumu bozuk.
Hükümet AB konusunda önemli adımlar atıyor ama iktidardaki koalisyonda bu konuda sorun çıkartan ve Doğan Grubu’na pek yakın olmayan bir ortak var, MHP. Türkiye’de bazı çevreler ve özellikle de Doğan Grubu koalisyonun bozulmasını ve yeni bir koalisyon kurulmasını istiyor.
Hedef belli.
MHP.
Koalisyon bozulacak, MHP dışarı çıkarılacak. DYP koalisyona dahil edilecek. Ecevit’in yerine bir başka isim Başbakan olacak.
İsim de belli.
O günlerin güçlü adamı Hüsamettin Özkan.
Özkan’a bu teklif iletiliyor.
Ancak beklenmedik bir şey oluyor.
Daha önce Cumhurbaşkanlığı teklifini reddeden Hüsamettin Özkan bu teklifi de reddediyor. “Ben Başbakan olmak istemiyorum. Bülent Bey’e karşı yapılan böyle bir operasyonun içinde olmam” diyor.
Ancak plan değişmiyor.
Özkan’ın yerine başka birileri aranıyor. Kemal Derviş adı geçiyor. Olmadı Çiller veya Yılmaz.
Önemli olan hükümeti yıkmak ve MHP’yi devre dışı bırakmak.
Bu organizasyonun en önemli ayağı Almanya’da yapılan bir açılış.
Doğan Grubu Almanya’da bir tesis açıyor ve Devlet Bahçeli dışında bütün liderler orada. Aydın Doğan’ın özel uçağı ile Almanya’ya taşınıyorlar.
Arabella Otel’de toplantılar yapılıyor. Hükümeti düşürme planları ve yerine kurulacak oluşum belirlenmeye çalışılıyor.
Devlet Bahçeli olan biteni haber alıyor.
Ve hemen resti çekip Türkiye’yi erken seçime götürecek süreci başlatıyor.
2001 krizinin etkileri henüz geçmemişken, Türkiye en sıkıntılı dönemlerini yaşarken, jandarma operasyonları sayesinde merkez sağ partilerin tamamı hırsız, iş dünyasının tamamı ahlaksız gibi gösterilmişken.
Seçmenin gözünde hırsız merkez sağ, sağlıksız Ecevit, yolsuzluğa bulaşmış ve jandarma tarafından kurtarılan bir ülke imajı taptazeyken sandığa gidiliyor.
Cem Uzan’ın Genç Partisi de devreye girince merkez sağ çöküyor, bir önceki seçimin birincisi DSP baraj altında kalıyor ve yepyeni bir parti, hapisten çıkmış mazlum bir lider iktidar oluyor.
Ancak lider mecliste değil.
Orada da Baykal sorunu çözüyor.
Liderin de önü açılıyor.
7 yıldır süren ve daha epey sürecekmiş gibi duran Tayyip Erdoğan’lı dönem başlıyor.
Şimdi soruyorum.
Eğer medya ve medya patronları siyasete ayar verme hevesinde olmasaydı tarih böyle mi yazılacaktı diye merak ediyorum.
Hükümet yıkılmayacak, seçim büyük olasılıkla zamanında yapılacak, seçime kadar geçen süre içinde Derviş politikasıyla ekonomi belirli bir düzene oturmuş olacak, dünyadaki likidite bolluğundan Türkiye de nasiplenecek ve belki de seçimlerden bambaşka bir sonuç çıkacaktı.
Ama ne yazık ki, medya patronları ve bazı “Önemli” gazeteciler siyasete yön vermeye hep çalıştılar.
Sonucunda Türkiye hep kaybetti.
Bana hep soruyorlar “Habertürk nasıl bir gazete olacak” diye.
Muhalif mi olacağız, iktidar destekçisi mi sorusuyla karşılaşıyoruz.
Beni bilenler bilir.
Gazetelerin muhalif olması gerektiğine inanırım.
Ama sadece iktidara değil, gerekirse muhalefete de muhalif.
Sadece siyasete değil, çarpık düzenin parçası olmuş ekonomi aktörlerine, iş dünyasına da muhalif.
Ülke için gerektiğinde muhalif oluruz, gerektiğinde destek veririz.
Ama bilin ki, bu gazete siyasete kendi çıkarınca şekil verme, güç kullanma, gazete üzerinden ekonomik çıkar sağlama ve ülke yönetme sevdasında olmayacaktır.
Bu bir sözdür.
Tutamazsam, mesleğimi bırakacağıma dair verilmiş bir söz.
Bekliyorum Yılmaz Özdil
Yılmaz Özdil’den ses seda çıkmadı.
“İma ettiğin isimleri açıkla” dedik duymazdan geldi.
Yılmaz Özdil’in yazdıklarındaki kodlardan benim çıkardığım kadarıyla adını vermeden suçladığı kişiler Mehmet Ali Birand, Can Dündar, Hürriyet’in İzmir temsilcisi Hakan Tartan.
Diğerlerini tam olarak çözemedim.
Bakalım Özdil bizi aydınlatacak mı?
Bu arada dün ben de Yılmaz’ın hatasına düşmüşüm.
“Sen açıkla ben de açıklayayım” demişim.
Ne gerek vardı ki.
Ben bildiğimi açıklayayım.
Beşiktaş’ın pek de başarılı olmayan ve CHP seçmeninden bile oy almakta zorlanacak olan Belediye Başkanı’nın yeniden aday gösterilmesini sağlayan kişi Hürriyet’in 2. Adamı Fikret Ercan olmuş.
Ercan’ın Beşiktaş yönetiminde olduğu dönemde Beşiktaş Kulubü’de çalışan Beşiktaş Belediye Başkanı’nın bir kez daha aday gösterilmesi için Fikret Ercan ve Ercan’ın tanıdığı CHP’ye yakın gazeteciler devreye girmiş ve bir kez daha aday olması sağlanmış.
Ben yazdım.
Bakalım Özdil’de o yürek var mı?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Şeş’e serbest olan se’ye yasaklanmayınca.
Kaynak: HABERTÜRK/Fatih Altaylı