Sevgili Müslüm Hoca Dünya Kupası’nın son günlerinde “Vuvuzuleya karşılık zurnayı çıkarma şansını kaçırdık’ ” diyerek;
Sadece bana göre değil tüm aritmetiğe görede içler acısı durumda olan “Milli Futbolumuz’un” mercek altına alınmasını sağlamak istior…
Çokta haklı…
Bakalım ” 2002’den sonra Dünya Kupası finallerine ülkelerin katılım sayısının artmasına rağmen;
“Biz neden bu Dünya Kupası’nda yoktuk” sorusunu sorma sorumluluğunu hissedecek, ülkemizdeki futbol pastasından nemalanan zatların içinden kaç kişi çıkacak onuda göreceğiz !
HT
“Kıtaların Festivali” olan Dünya Kupasının doyumuna zevk olmadığı süreci sonlanırken, kendimizle yüzleşmemiz gerektiği kanısına vardım.
Vardım varmasına da, bu sadece beni bağlayan bir şey olmadığı da açıkça ortada…
Sağ olsunlar her kanalda “Dünya Kupası” hakkında yorum ve açıklamalar istemediğiniz kadar…
Katılabilmenin anahtarlarını bulmamız gerektiği inancındayım.
Tabiî ki hiçbir kanal bu süreci atlamak istemez.
Ama bizim payımıza düşeni de alıp kafa yoralım…
Bu davet de benim!..
Futbolda ki paritenin bu kadar kapandığı bir Dünya Kupasını görürmüyüz bilemiyorum.
Tamamen takımların sistematik yapılarının ön plana çıktığı bu yapı da ki yıldız adaylarının da tarifi değişimi uğradı ki bu kaçınılmazdı.
İşte; Mesut, Forlan, Xavi, Villa. Suarez, Schneijder, Robben, İniesta.
Messi gibi üst düzey bir oyuncu bile takımın yapısal sorunları için de yok oldu.
Türkiye Ulusal Takımına baktığımızda hem sistematik yapının kurulabilme kolaylığı,
hem de bu sistem içinde yıldız oyuncuyu Dünya Futboluna sunma kolaylığını kaçırmanın sıkıntısı her maç seyredişimde ne yazık ki karşıma çıkmaktadır.
Kişiler ile uğraşmayı bir kenara bırakarak her ne olursa olsun bu Dünya festivaline katılma
anahtarlarını bulma becerisini göstermek zorundayız.
Düşünürmüşsünüz lütfen…
Bu renk cümbüşü içinde olma şansını.
Bizim kendi karakteristik renklerimiz inanılmaz farklılıklar yaratacağından adım gibi eminim.
En azından; Vuvuzuleya karşılık zurnayı çıkarma şansını kaçırdık!!!
Her kesin olması gerekenler ve olamayanlar hakkında bir öz eleştiri yapması kaçınılmaz durumda.
Aksi taktirde doğruların ne olması gerektiğini bulamayıp, kısır döngü içinde futbol rantına hizmet edilmiş olunur.
Önceliği teknik adamlara vermek gerekir.
Fatih Terim’in süreci çok önemli!
Hem sahadaki oynanan futbol ve sonuçları hakkında…
Hem de Almanya’da ki gurbetçi futbolcuların kaybedilmesi ve sonuçları hakkında…
Terim’in sonuçlarında Dünya Kupasına katılmak yok.
Mesut Özil yok.
Hiddink ise başka bir bakış açısına sahip.
Bana göre; Ulusal Takımları ihale gibi alıp belirli bir sonuca getirip “Beyler sizin başarınız ancak bu kadar olur” diyerek başka bir Ulusal Takım ihalesine katılarak sürecini bitirir.
Bizim şimdi; kendi payımıza düşen başarıyı Hiddink’ten beklemekten başka yapacak bir şeyimiz olmadığı gerçeğiyle yaşamamız gerekmekte.
26-02-2010 tarihli yazımda Türkiye Ulusal Takımı için Löw’den başkasının doğru olamayacağını belirtmiştim. Mesut için gösterdiği çaba referans olarak yeter de artar bile.
Hele elindeki Türkiye kökenli yeni futbolcu jenerasyonu bizim için bulunmaz bir fırsattı.
Teknik adam olarak Almanya’nın dünya kupasında ki başarısı zaten orta da…
En önemli farklılık ciddi bir futbolcu kaynağını Türkiye’ye döndürecek olmasıydı.
İşte bizim tartışmamız gereken gerçeklerimiz ve biz.
Belki “final” oynayabilecek durumdayken; evde maç seyretmemiz bana göre vicdan azabından başka bir şey değil.
Vicdan da,
Kimin?..
Müslüm Gülhan